Bilimsel Süreçlerin Örnekler Üzerinden Açıklaması:

Bilim, deneylerle ispatlanmış ve denenmiş akla uygun olan tüm bilgiler birikimidir. Evrenin düzenini kuran gerçeklere ulaşmaktır; bilimsel problemlerle ilgili hipotezler, teoriler ve kanunlar dizisidir. Bilim hipotezleri, teorileri geliştirmek için yapılan tarafsız gözlem, deney, araştırma ve incelemelerin tümünü kapsar.
Bilim insanları, tüm bu çalışmaları belli bir sırayı takip ederek yaparlar. Bir planla gözlem ve deneye dayanarak yapılan çalışmaların tümüne bilimsel çalışma yöntemi 
denir. Bilimsel çalışma yöntemi basamakları dediğimiz aşamaları aşağıda inceleyelim: 

1- Problemin belirlenmesi 


Akla takılan cevabını bilmediğimiz sorudur. Herhangi bir olayın nasıl ve neden gerçekleştiğini mevcut bilgilerimizle açıklayamıyorsak bu olay bizim için bir problemdir. Bilimsel bir çalışmanın yapılabilmesi için çözümü aranan problemin net bir şekilde ortaya konulması çok önemlidir. Dolayısıyla problemin üzerinde iyi düşünülmüş olması gereklidir. İşte bilim insanı, tüm çalışmaları probleme cevap bulmak için yapar. Örnek problem: Kanser hastalığı nasıl oluşur?

2- Gözlemlerin yapılması 


Bilim insanları probleme yönelik bilgiler elde etmek için gözlemlerde bulunur. Bunu yaparken nitel ve nicel olmak üzere iki çeşit gözlem metodundan yararlanır. 

A) Nitel gözlem 

Duyu organlarıyla yapılan gözlemlerdir. Bu tür gözlemlerde hata payı yüksek olmakla birlikte kişiden kişiye de farklılık gösterir. Öznellik hakimdir. Örnek nitel gözlem: Tümör kitlesi dokunarak hissedilir.

B) Nicel gözlem 

Daha objektif ve ölçü aletlerine dayalı olarak yapılan gözlemlerdir. Bu tür gözlemlerde yanılma payı daha düşük olduğundan bilim insanı tarafından daha çok tercih edilir. Örnek nicel gözlem: Tümör kitlesinin çapı 3 cm 'dir. Burada bir ölçüm söz konusudur. 

3 - Verilerin toplanması 


Araştırılan konu hakkında deney ve gözleme dayanarak elde edilen, toplanan bilgilere veri denir. Veri problemle ilgili bilimsel gerçeklerdir. Deneylerle kanıtlanmış bilimsel doğrulara gerçek denir. Gözlemler sonucunda veriler toplanır.

4- Hipotezin veya hipotezlerin kurulması 


Probleme sunulan geçici çözüme hipotez denir. Mevcut bilgiler doğrultusunda hazırlanan ve test edilebilirliği olan açıklamalardır. İyi bir hipotez şu özelliklere sahip olmalıdır: 
■ Toplanan tüm verilere uygun olmalıdır. 
■ Probleme uygun bir çözüm önermelidir.
■ Deney ve gözlemlere açık olmalıdır.
Bu doğrultuda hipotez veya hipotezler kurulur.

5- Tahminlerde bulunma 


Tahminler hipotez veya hipotezlere göre yapılan öngörülerdir. Tümden gelim tüme varım yöntemleriyle gerçekleştirilir. Tümden gelim yönteminde bir ön bilgi kullanılarak sonuç elde edilir. Başka bir ifadeyle genel kapsamlı bir bilgiden daha az kapsamlı özel bir bilgiye varılmasıdır. Örnek: Eğer kanserli kitle hücrelerden meydana geliyorsa kanser hücre bölünmesiyle oluşan bir hastalıktır. Tüme varım yönteminde ise özel gözlem yapılarak sonuçlara varılır. Yani tek tek özel bilgiden genele varımdır. Örnek bir tahmin cümlesi: "Eğer kanser hastalığı hücreler arası iletişimin bozulmasıyla meydana geliyorsa kontak inhibisyonunun (hücrelerin birbiri ile iletişim kurarak kontrollü bölünmesinin) olmadığı her dokuda kanser hastalığı oluşmalıdır." şeklindedir. 
Tahmin cümleleri kurulurken belli bir kalıba göre yapılır. Bu kalıp: "Eğer ...... ise ...... -dir." şeklindedir. 

6- Kontrollü deneyler yapmak 


Deney, belirli yöntem ve kurallara bağlı olarak, ortaya konulan hipotez veya hipotezleri test etmek, doğrulamak veya kanıtlamak gibi amaçlarla yapılan veri elde etme işlemidir. Yapılan tahminlerin geçerli olup olmadığını kontrollü deneylerle anlarız. Kontrollü deneylerde iki grup vardır. Birine kontrol grubu diğerine ise deney grubu denir. Kontrol grubu normal şartlar altında tutulurken deney grubu ise araştırılan faktöre göre değişken şartlarda tutulur. Başka bir ifadeyle deney grubunda meydana gelecek bir değişme, kontrol grubuna bakılarak ortaya çıkarılır. Özetle, araştırılan faktör, gruplar arasında farklı tutularak sonuca varılır. Deney sonuçları tahminleri doğrularsa gerçek veya teori olur. Aksi durumda yeni hipotez kurularak deneylere devam edilir.

Not: Yapılan deneyde etkisi araştırılan veya değiştiğinde deneyin sonucunu etkileyen faktöre bağımsız değişken, bağımsız değişkene bağlı olarak değişen faktöre ise bağımlı değişken denir. Örneğin, ışık şiddetinin fotosentez hızına etkisinin araştırıldığı bir deneyde: Işık şiddeti bizim için bağımsız değişkendir. Fotosentez hızı ise bağımlı değişken olur. 

7- Elde edilen verilerin analizi ve sentezi 


Kontrollü deneyler sonucunda belirli bilgiler elde edilir. Bu bilgiler doğrultusunda kurulan hipotezin doğru olup olmadığı kontrol edilir. Eğer deney sonuçları hipotez ile çelişirse mevcut hipotezden vazgeçilerek yeni hipotez kurma yoluna gidilir. Deney sonuçlarının hipotezi doğrulaması durumunda ise bilim insanları elde edilen veri ve hipotezi analiz edip değerlendirerek çıkarımlarda (sentezde) bulunurlar.

8- Gerçeklerin elde edilmesi ve Raporlama 


Deneylerle kanıtlanmış bilimsel doğrulara gerçek denir. Bilim insanları elde ettikleri bu bilimsel bilgileri, bilim dünyasına tanıtmak amacıyla raporlayarak (makale haline getirerek) çeşitli bilimsel dergilerde yayınlarlar. Böylece yapılan çalışmalar diğer bilim insanlarınca bilinmiş olup tekrar test edilir ve neticede bilime katkı sağlanmış olur. 

9- Teori 'ye dönüşüm 


Tekrarlanan deneylerle doğruluğu tam olmayan ama kabul edilen kapsamı geniş açıklamalara teori denir. Bir olayın gerçekleşme nedenini açıklarlar. Teoriler değişebilir ve bilimde teorilerin önemi büyüktür. Çünkü tam açıklanamadıkları için sürekli olarak araştırılma eğilimi gösterirler. Bunun neticesinde sürekli olarak yeni bilgiler elde edilir ve bilim sahası genişler. Teorilerde bir dinamiklik söz konusudur. 

10- Kanun 


Bilim insanlarının çoğunluğu tarafından kabul görülen bilimsel bilgilere kanun denir. Bir olayın nasıl gerçekleştiğini ifade ederler. Kanunlar her yerde geçerli değildir. Örneğin yer çekimi kanununun dünya yüzeyinde olup uzayda olmaması gibi.

Teori ve kanunlar birbirinden farklı kavramlardır. Birbirlerine dönüşme gibi bir durum söz konusu değildir. Teori bir olayın gerçekleşme nedenini açıklarken, kanun ise nasıl gerçekleştiğini ifade eder. 



Örnek bir bilimsel çalışma yöntemi 


Problem: Kanser hastalığı nasıl oluşur? 


Gözlemler: 

Gözlemler hastalıklı birey ile sağlıklı bireyin karşılaştırılmasıyla yapılır. Hastalıklı bireyde ortaya çıkan farklar baz alınır. 

1- Kanserli dokularda hücrelerin kontrolsüzce bölünmesi.
2- Hücrelerin durmadan sürekli bölünerek sayılarını arttırmaları. 
3- Kanserli dokuda kontak inhibisyonu'nun ortadan kalkması. 
4- Zamanla bu hücrelerin bir kitle (tümör) oluşturması. 
5- Sigara, alkol vebenzeri madde tüketen sağlıklı bireylerin çoğunun zamanla kanser hastası olması. (Bu tür maddelerin hücre fizyolojisini (işleyişini) ve anatomisini (yapısını) bozduğu ve neticesinde hücrenin veya hücrelerin kontrolsüzce devamlı bölündüğü teşhis edilmiştir.

Not: Gözlemleri daha da arttırabiliriz. Ancak örnek bir şablon gösterdiğimiz için ayrıntıya girmeyi gerek görmüyoruz. 


Veriler:

Verilerin denenmiş deneyler sonucunda elde edilen doğrular olduğunu hatırlayalım. Yukarıdaki gözlemlerimizin geneli denenmiş doğrulardır. Verilerimizi şöyle özetleyebiliriz: 

1- Kanser hastalığında hücreler kontrolsüzce bölünür. 
2- Kanser hastalığında hücre sayısı durmadan sürekli olarak artar. 
3- Kanser hastalığında hücreler arası haberleşme ortadan kalkar. 
4- Kanser hastalığında zamanla tümörler meydana gelir. 
5- Sigara, alkol gibi maddelerin kullanımı zamanla çeşitli hastalıklara yol açar. Kanser bunlardan bir tanesidir. 
6- Kanser hastalığı tedavi edilmezse zamanla diğer doku ve organlara yayılır. 


Hipotez veya hipotezler: 

1- Kanser hastalığı, hücrelerin kontrolsüzce bölünmesiyle oluşur. 
2- Kanser hastalığı, hücrelerin devamlı bölünmesiyle oluşur. 
3- Kanser hastalığı, kontak inhibisyonunun kalkmasıyla oluşur. 
4- Kanser hastalığı, sigara, alkol gibi madde tüketimiyle oluşur. 


Tahminler: 

1- Eğer birinci hipotez doğru ise kontrolsüz hücre bölünmesinin görüldüğü canlılarda kanser hastalığı görülmelidir. 
2- Eğer ikinci hipotez doğru ise hücrelerin durmadan sürekli bölündüğü canlılarda kanser hastalığı görülmelidir. 
3- Eğer üçüncü hipotez doğru ise kontak inhibisyonunun ortadan kalktığı her hücre ve dokuda kanser hastalığı görülmelidir. 
4- Eğer dördüncü hipotez doğru ise sigara, alkol gibi maddeler kullanan bireylerde kanser hastalığı görülmelidir. 


Kontrollü deneyler: Her bir tahmin için ayrı ayrı deneyler yapılır. 

1. Deney grubu: Yapılan çalışmalar sonucunda kontrolsüz hücre bölünmesinin kansere yol açtığı saptanmıştır. 
2. Deney grubu: Durmadan sürekli hücre bölünmesinin tümörler meydana getirerek kansere neden olduğu ortaya çıkmıştır. 
3. Deney grubu: Kontak inhibisyonunun ortadan kalkmasıyla Hürelerin kontrolsüzce ve devamlı bölünerek kansere sebep olduğu görülmüştür. 
4. Deney grubu: Yapılan deneylerle sigara ve alkol gibi maddelerin zamanla kansere yol açtıkları belirlenmiştir. 


Gerçek: Kanser hastalığının hücresel yapıdaki bozukluklar sonucunda meydana geldiği belirlenmiştir. Bunlar; kontrolsüz ve devamlı olarak gerçekleşen hücre bölünmesi, kontak inhibisyonunun ortadan kalkması sonucunda oluştuğu bilinmiştir. Sigara ve alkol gibi maddelerin de zamanla bazı bireylerde bünyenin zayıf düşmesi, yaşın ilerlemesi gibi durumlara bağlı olarak kanser hastalığını meydana getirdiği görülmüştür. 

Örnekler Üzerinden Açıklaması:

Hipotez Geliştirmeye ve Test Etmeye Bir Örnek

Dediğimiz gibi bilim, etrafımızda süregelen olay ve olgulara "ne?" sorusunun sorulmasıyla başlar. Şöyle bir hayali durum varsayalım:


Yaşadığımız bölgedeki, veya en azından günlük yaşantımızda gördüğümüz bütün kediler siyah renkte olsun. Bir diğer deyişle, etrafınızdaki tüm kedilerin siyah renkli olduğundan şüphe ettiğinizi düşünelim. Soracağınız soru, şu olmalıdır:
Kediler, ne renktir?
Bu, kapsamlı bir sorudur ve daha kısıtlayıcı olması için şöyle de sorulabilir:
Etrafımızdaki kediler ne renktir?
İşte bu soruya, geçici bir cevap vermek gerekirse, yaptığımız çok ilkin gözlemlerden ve genel bilgilerimizden yola çıkarak şu cevabı verebiliriz:
Etrafımızdaki kediler siyahtır.
Bu, bilimsel bir hipotezdir. Çünkü hem test edilebilir, hem de yanlışlanabilir özelliktedir. Bir bakalım:


Test etmek için, etraftaki kedilerden örnekler toplanabilir veya doğal ortamlarında gözlenebilirler. Bunun için basitçe etrafta dolaşmak ve kedileri aramak yeterlidir. Bunu yapan biri, birçok renkte kedi görebilir. Belki de, hakikaten etraftaki kediler bir sebeple siyahtır, bu da mümkündür. Ancak önemli olan bunu test etmek vehipotezi yanlışlamaya çalışmaktır. Bunun çok basit bir nedeni vardır. Etrafınızdaki sadece siyah renkli kedileri bulup, onları gösterip, "Bakın, bu kedi siyah. Bu kedi de siyah. Bu kedi de siyah..." şeklinde saymanın, yani doğrulama üzerinden ilerlemenin, bilimsel gelişime hiçbir faydası yoktur. Ancak eğer ki 1 tane beyaz kedi bulabilirseniz, hipoteziniz yanlışlanmış olur ve yeni bir hipotez geliştirebilirsiniz. Böylece gerçeğe daha da yaklaşmış olursunuz.

Bilimsel Gerçekler, Kanunlar ve Teoriler Konusunda Örneklendirmeler

"Milyonlarca insan elmanın düşüşünü gördü; ancak sadece Newton, 'Neden?' diye sordu." Bernard Baruch'un bu harika sözüyle konuya başlayalım. Gerçekten de, hepimiz, etrafımızda olan pek çok olayın farkındayızdır; ancak bunlara o kadar alışmışızdır ki, bunları sorgulamaktan çoğu zaman aciz kalırız. Newton gibi sıradışı bilim insanları ise, etraflarındaki olan biteni sorgulayacak kadar özgür ve güçlü beyinlere sahiptirler.


Newton, etrafındaki her şeyin yere doğru hareket etmesinin nedenini merak etmiş ve araştırmalar yapmıştır. Bu noktada "ne?" sorusunun cevabını çoktan vermiştir:  Etrafımızdaki cisimler, yere doğru hareket ederler. Burada, bilimsel gerçek/doğa yasası tanımlanmıştır. Ancak bunun nedenlerini ve nasıllarını merak etmesi, onu teoriler geliştirmeye itmiştir. Öncelikle, tezini/kuramını/teorisini geliştirebilmek için, etrafındaki cisimlerin hareketlerine yönelik hipotezler geliştirmesi gerekmiştir. İlerleyişini aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

1) İlk olarak, "Cisimlerin hareket durumları nelerdir?" sorusunu sormuş ve deneyler, gözlemler, incelemeler ve araştırmalar yaparak bir cevap bulmaya çalışmıştır. Bunun sonucunda bulduğu, cisimlerin ya durduğu ya da hareket ettiği gerçeğidir. Yani bilimsel bir gerçeği ortaya çıkarmıştır. Sonrasındaysa şu soruyu sormuştur: "Cisimler neden dengede durmaktadır?" İşte bu noktada, artık bilimsel bir gerçekten çıkarak, teori gelişimi başlamaktadır. Öncelikle kendisi buna bazı cevaplar ileri sürmüş, sonraysa bu cevapları test etmiştir. Bu deneyleri sonucunda, cisimlerin dengede durabilmeleri için, üzerlerine uygulanan kuvvetin kaynağına, uygulanan kuvvete eşit ve zıt yönlü bir kuvvet uyguladığını fark etmiştir. Cisimlerin bu şekilde dengede kaldığını anlamıştır. Günümüzde buna Newton'un Birinci Hareket Yasası ya da Etki-Tepki Yasası demekteyiz. Buradaki "yasa" tabirinin, bilimsel bir gerçeğin ifadesi olduğuna dikkatinizi çekeriz. Bu noktada, geliştirilen teori, bilimsel gerçek ile doğrudan ilişkili olduğu ve başka bilimsel gerçekleri kapsamadığı için, teori olarak geliştirilmesine rağmen "yasa/ilke/bilimsel gerçek" olarak geçmektedir. Ancak bunun esasında bir teori olduğu ve "neden"in yanlışlanmaya açık olduğunu hatırlatırız. Aşağıdakiler için de aynısı geçerli olacaktır.


2) Sonrasında, şu soruyu sormuştur: "Cisimlerin yere doğru hareketinde etkili olan unsurlar nedir?" Bu sorusunun sonucunda yaptığı deneyler ve analizler, cisimlerin saniye başına düşen hızlanma miktarı (ivme) ile üzerlerine etkiyen kuvvet arasında, cisimlerin kütlesi üzerinden bir bağlantı olduğunu fark etmesini sağlamıştır. Sonrasında şu soruyu sormuştur: "Kütle ve ivme, cisimler üzerinde oluşacak kuvveti nasıl etkiler?" İşte bu noktada, yine bir teori geliştirilmesi şarttır. Bunu, ilk etapta tam olarak bu şekilde olmasa da sonradan, ünlü "F = m x a" (kuvvet eşittir kütle çarpı ivme) formülüyle izah etmiştir. Yani cisimlerin üzerindeki ivmenin, kütlesi sabit kaldığı sürece, cismin üzerine etkiyen kuvvetle doğru orantılı olduğu teorisini geliştirmiştir. Buna, yine tek bir gerçeği, tek bir açıklamaya bağladığı için Newton'un İkinci Hareket Yasası demekteyiz.

3) Son olaraksa, "Cisimlerin, harekete karşı ne tepki verirler?" sorusunun cevabını incelemiş ve üzerine herhangi bir kuvvet etki etmeyen cisimlerin, o anda bulunduğu durumu sürdürdüğünü keşfetmiştir. Yani cisimler duruyorsa durmayı, hareket ediyorlarsa hareketlerini sürdürmektelerdir. Daha sonrasında "Cisimlerneden harekete bağlı durumlarını sürdürmektedirler?" sorusunu yöneltmiştir. Bunun cisimlerin ataleti ile ilgili olduğunu fark etmiştir. Bunun en güzel örneği, sabit hızla giden bir otobüsün içerisinde rahatsız olmadan ilerlerken, otobüs aniden fren yapacak olursa ileriye doğru fırlamamız (çünkü bir cisim olan vücudumuz ileri gitmeyi sürdürür), aniden hızlanacak olursa da geriye doğru (çünkü vücudumuz aynı, yavaş hızıyla seyrini sürdürmeye meyleder) fırlamamızdır. Cisimlerin ataleti ile hareketlerinin sürekliliği arasındaki ilişkiye ise Newton'un Üçüncü Hareket Yasası ya da Eylemsizlik İlkesi demekteyiz.


İşte Newton, bu ön gerçeklerden ve açıklamalarından yola çıkarak, cisimlerin neden birbirlerine doğru hareket ettiğine bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Bu noktada dördüncü bir adım atılmıştır: 

4) Newton, şu soruyu sormuştur: "Cisimler, neden yere doğru hareket etmektedir?" Asıl, genel teorisi burada başlar. İlk üç bulgusundan yola çıkarak, cisimlerin birbirine doğru hareketinin, cisimlerin birbirlerine uyguladıkları çekim kuvveti olduğunu ileri sürmüştür. Bu ön analizlerinden başlayarak, yeni sorusuna yeni cevaplar aramıştır. Hipotezler ileri sürmüş, test etmiş, yanlışlananları elemiş, sonunda doğru olduğunu düşündüğü şu sonuca varmıştır: Newton'a göre, az önce de dediğimiz gibi tüm kütleler birbirini eşit ve zıt yönlü kuvvetlerle, kütleleriyle doğru, aralarındaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olarakçekmektedirler. İşte bilimde Newton'un Kütleçekim Teorisi olarak bilinen kuram budur. Bu genel bir teoridir; Dünya için uygulanan versiyonuna ise Newton'ın Yerçekimi Teorisi denir ("Yer", "Dünya" ile eş anlamlıdır.)
Fark edecek olursanız Newton, sadece "ne" sorusunu kullanarak, doğadaki gerçekleri ortaya çıkarmıştır. Sonrasında ise bu gerçeklere "neden" ve "nasıl" sorularını yönelterek, konuya yönelik anlayışını derinleştirmiş, konularla ilgili daha kapsamlı cevaplar geliştirmiştir. Buradaki süreç, "olay ve olguları keşfet", "neden ve nasıllarına yönelik hipotezler geliştir", "hipotezleri yanlışlamak için testler yürüt", "yanlışlayabilirsen yeni hipotezler ileri sür", "yanlışlayamazsan geçerli olarak kabul et ve teoriye ekle" şeklinde özetlenebilir. Zaten bilimsel yöntemin mantığı da budur. Ancak elbette, bunun çok önemli bir sonraki aşaması, meslektaş kontrolü (peer-review) dediğimiz süreçtir. Diğer bilim insanları, bulgularınızı inceler, yeniden test eder, yanlışlamaya çalışır ve düzeltmeleri bildirir. Bu sayede bilim, bir oto-kontrol mekanizmasıyla gelişip, ilerler.
Newton bu açıklamayı ilk ileri sürdüğünde, daha önce hiç bu konuda bir açıklama ileri sürülmediği için, bunun değişmez ve evrensel bir kanun olduğu düşünülmüştür. Bilim camiası da dahil olmak üzere birçok çevre, 300 yıl civarı bu açıklamaları Newton'un Kütleçekim Kanunu olarak isimlendirmiştir. Bu açıklamaların asla değişemeyecek olduğuna inanılmış, konuyla ilgili gerçeğe %100 ulaşıldığı düşünülmüştür. Ne var ki bu düşünce, çok ciddi bir şekilde yara alacak ve bilim camiasının fikirlerini ve terminolojisini tamamen değiştirmesi gerektiğini göstermiştir. Az sonra anlatacağımız sebeplerle, günümüzde bu açıklamalar, tartışmasız bir şekilde Newton'un Kütçekim Teorisi olarak kabul edilmektedir.
Gördüğümüz gibi, etrafımızdaki en sıradan olgu bile bir "teori"dir. Unutmayın, teorilerin hiçbir "güçsüz" ya da "açıklanmamış" ya da "ispatsız" tarafı yoktur. Olsa bile, o kadar çok bilimsel gerçekle ve bulguyla desteklenir ki, bu bilinmezler "henüz açıklanamamış ancak açıklanabilecek olan" kategorisinde yer alırlar ve bilimsel merakı okşamaya devam ederler. Peki neden özellikle "Newton'un" Yerçekimi Teorisi olarak isimlendiriyoruz? 

Çünkü Newton'unki, bir bilimsel gerçeğe yönelik tek bir bakış açısıdır ve Newton gibi, başka bilim insanları, aynı olguya (bilimsel gerçeğe) farklı bakış açıları getirmişlerdir.
Newton'dan yüz yıllar sonra Einstein, Görelilik Kuramı'nı ortaya atmıştır. Bu sayede, Fizik ve dolayısıyla hayata bakış açımız baştan yaratılmaya başlamıştır. Newton, sadece çevresinde algıladığı hareketleri kullanarak formülasyonlarını yapmıştır. Günlük yaşantımızda en hızlı hareket eden jetler bile saniyede 500 metre (yarım kilometre) ve benzeri hızlarla uçabilmektedir. Işık ise saniyede 300.000 kilometre (en hızlı jetten 600.000 kat hızlı) gitmektedir. Bu hızlarda, Newton Fiziği tamamen kullanılamaz hale gelmektedir. Einstein'ın kendi araştırmaları, hipotezleri, teorik analizleri sonucunda geliştirdiği teori olan Görelilik Kuramı, cisimlerin birbirlerine doğru hareketlerinin sebebinin, birbirlerine uyguladıkları çekim kuvveti değil, büyük cisimlerin uzay-zaman düzlemini bükmesinden ötürü oluşan bir yörünge hareketi olmasıdır. Ancak örneğin bir topun, yeryüzüne çok yakın olmasından ötürü, girmeye çalıştığı yörüngenin merkeze olan uzaklığı o kadar büyüktür ki, top bize yere doğrusal olarak düşüyormuş gibi gelir. Yani Newton'un genel teorisi, belli şartlar altında yanlışlanmış olur. Ayrıca Newton'un İkinci Hareket Yasası'na getirdiği açıklamaların da, sadece ışık hızından çok yavaş hareket eden cisimler için geçerli olduğu anlaşılmıştır. Tüm bunlar, Einstein'ın kuramının, Newton'un kuramına indirdiği darbelerdir. Görelilik Kuramı pek çok alanı etkilemiş ve bilimsel bir gerçek olan cisimlerin birbirlerine doğru olan hareketine tamamen yeni ve daha isabetli bir bakış açısı kazandırmıştır. 
Newton'un Yerçekimi Teorisi çöpe mi gitmiştir? Asla! Gördüğümüz gibi Newton'un Kuramı, sadece belirli çerçevelerde sarsılmış ve yerine daha isabetli olan, ancak yine bilim çevresinden gelen açıklamalar konulmuştur. Dolayısıyla bilim, kendisini düzelten ve geliştiren bir yapıdır. 

Ders Beş: Teoriler neredeyse hiçbir zaman çürümezler. Değişebilirler, gelişebilirler, genişletilebilirler veya daraltılabilirler ama çürütülmeleri çok zordur! Çünkü çürüme potansiyeli olan bir teori, ya çok güçsüzdür/yeni ileri sürülmüştür, ya da bilimsel gerçeklere dayanmıyordur. 
Daha sonraları bazı başka bilim insanları Einstein'ın yolunu açtığı Kuantum Mekaniği Kuramı'nı ortaya atmışlar ve hayata bakışımızı tam anlamıyla değiştirmişlerdir. Newton, açıklamalarını sadece görebildiği dünya için yapmıştır. Bu, başarılı bir açıklama olmakla birlikte, en başarılısı değildir. Einsten ve diğer bilim insanları, nano ve makro dünyayı da hesaba katmıştır. Çünkü artık biliyoruz ki işler, Newton'un kendisini sınırladığı mezo dünyada (bizim, günlük yaşantımızda kullandığımız boyutlar) nano dünyada (atom altı dünyası) ve makro dünyada (evrensel ve astronomik boyutlar) geçerli olmamaktadır. Daha anlaşılır bir tabir kullanalım: Günlük yaşantımızda biz genellikle milimetreden kilometreye kadar olan uzunluk birimlerini kullanırız. Evrimimiz, bu boyutlarda gerçekleşmiştir ve algılarımız da buna göre evrimleşmiştir. Ancak bizim algılayamadığımız bir nanodünya (nanometre, metre'nin trilyonda biri ve daha küçükleri) ve kolay kolay göremediğimiz bir makrodünya (metrenin trilyon katı ve daha büyükleri) vardır. Buralarda işler tamamen tersine dönebilmektedir. Kuantum Kuramı ile Kütleçekim isimli bilimsel gerçeğe bir diğer bakış açısı getirilmiş ve kendisinden önceki iki açıklamadan çok daha isabetli sonuçlara ulaşılmıştır.

Ders altı: Bir bilimsel gerçek, birden fazla teori ile açıklanabilir. Bu teorilerin hepsi eşit derecede başarılı olmak zorunda değildir. Her biri, farklı bir bakış açısı getirir ve farklı koşullarda kullanılabilir olabilir. Hepsinin amacı, gerçeğe daha fazla yaklaşmaktır.
Bu kısımda gördüğümüz şudur: Teoriler, bilimsel gerçekler üzerine kurulurlar ve bilimsel gelişmeler, önceki teorileri geliştirip düzenlememizi sağlayabilir. Teorilerin tamamen çökmesi oldukça güçtür; ancak kısmen veya belirli sınırlar altında etki alanları değişebilir. 
Tüm bu anlatılanlardan anlayabileceğiniz gibi teoriler, bilimsel açıklamalarımızın doruğuna konuşlanmış olgulardır. Üzerlerinde ne kanunlar, ne de bir başka açıklama türü bulunur. Tam tersine teoriler, "kanunlar" olarak da bilinen "Doğa Gerçekleri"ni bünyesinde barındırır, onları kullanarak açıklamalar yapar.

Hazırlayan:
9\AC sınıfından Aleyna ALTUNKARA 

Ders: Biyoloji 

Öğretmen: Güven ERARSLAN

Yorumlar